Ben çocukluğundan beri mutfağı seven, annesinin yamacında durup onun nasıl yemek yaptığını izleyen, 18'inden önce gün tabağının tamamını tek elle hazırlayabilecek kıvama gelmiş olanlardan değilim. Annemin evinde hemen hemen hiç yemek yapmadım çünkü yapmam gereken çok daha önemli bir şey vardı: ders çalışmak. Mutfağa girmek istesem vaktim olmazdı, vaktim olsa annem razı gelmez, "kendini yorma, git gez" derdi. Üniversite hayatımın tamamı yurtta geçince, yemek maceram memleketten gelenleri ısıtmak, makarna yapmak ve salata hazırlamaktan pek öteye geçemedi. Okul bitti, işe başladım. Çok güzel bir evim, şahane bir mutfağım oldu. Ancak hala yemek yapma konusunda gayretli olduğum söylenemezdi.
Ama sonra bir şey oldu: Evlendim:) 7 yıldır tanıdığım sevdiğim adamı beslemenin hem çok kolay hem de çok çok zor olduğunu anlamam kısa sürdü. Yeşil sebzeyi, etin sote halini, tarhana ve mercimek hariç çorba çeşidini sevmiyor; sahanda yumurta, köfte-patetes ve domatesli makarna içinse deli oluyordu! Bense sürekli aynı şeyleri yemek istemesine gıcık oluyordum. Pişirdiğim taze fasulyeyi kendi kendime yemek çok sevimsizdi, zaten bi süre sonra hiç sebze yemeği yapmaz oldum. İşten gelip iki farklı yemek düşünmek-pişirmek zoruma gidiyordu.
Böylece ikimizin sevdiği malzemeler ve pişirme tarzlarını kullanabileceğim, buna kocamın hoşuna gidebilecek yeni tatları ekleyebileceğim tarifler aramaya başladım. Yemek dergileri, internet siteleri, bloglar derken aniden, hiç beklenmedik şekilde mutfak sevgisi içime işleyiverdi. Sonrası iyilik güzellik:) Yemek kitapları, ünlü şeflerin hayatları, Michelin yıldızı, şahane bıçaklar, kitchenaid kalp kalp, her tür mutfak araç gereci hayatıma girdikçe mutfakta geçirdiğim vakitten daha çok zevk almaya başladım. Okumayı, öğrenmeyi, alışverişi, takdir edilmeyi, misafir ağırlamayı seven benim gibi bir insan için biçilmiş kaftandı burası. Ha bir de üzerine gezentiliğimi eklemek lazım! Zira seyahatlerimiz yeni yemekler keşfetmek, benim evde yaptıklarımı anavatanlarında yiyebilmek ve kaliteli malzemeler satın almak için bir bahane olmaya başladı. Böylece, sevgili dostlar, mutfakla ben birbirimizi çok sevdik ve arkadaşlığımızı bir adım ileriye taşımaya karar verdik :)
Uzun zamandır aklımdaydı bir aşçılık kursuna gitmek. Ancak bulabildiklerim günübirlik ve yalnızca belirli bir tarifi öğrenerek uygulama üzerine kurulu hobi kurslarıydı. Bense bıçak kullanmayı, bütün tavuğu parçalamayı, pişirme tekniklerini ve sos çeşitlerini öğrenmek istiyordum. Bazı meslek edindirme kursları vardı ama bunlar da hafta içi tüm gün süren ve stajlı programlardı. MSA'nın internet istesine bakıp iç geçirdiğim anlar "Keşke İstanbul'da yaşasam" dediğim zamanlardan biridir. Ve fakat sonra evren beni duydu, isteğime karşılık verdi:) Uzun yıllar farklı restoranlarda çalışmış, en son Divan otellerinin executive chef'liğini yapmış olan Ali Açıkgül, nam-ı diğer Chef Ali, Ankara'da Chef Akademi adında bir yemek okulu açtı. (http://www.mutfaktahersey.com/default.asp) Yüksek lisans için Londra'da bulunduğum sırada, dönüşte bir aşçılık kursuna gitme hayallerimizle internette gezinirken arkadaşım Çiğdem'le birlikte Chef Akademi'ye rastladık, çok çok heyecanlandık. Dönünce de vakit kaybetmeden Ali Şef ve eşi Bahar Hanım'la konuşup 12 hafta sürecek Acemi Aşcılık kursuna yazıldık. İşte böylece adı acemi, ama benim için gayet profesyonel:) aşçılık maceram başlamış oldu.
Bu blogda, eğitimde öğrendiklerimi, bunları farklı kaynaklardan da araştırarak pekiştirmeye çalışmamı ve kendi mutfağımdaki uygulamalarımı paylaşacağım. Tembellik beni esir almasın da buraya düzenli şekilde yazabileyim, dinimiz amin.
Bu blogda, eğitimde öğrendiklerimi, bunları farklı kaynaklardan da araştırarak pekiştirmeye çalışmamı ve kendi mutfağımdaki uygulamalarımı paylaşacağım. Tembellik beni esir almasın da buraya düzenli şekilde yazabileyim, dinimiz amin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder